11 Kasım 1918 tarihinde İngiltere başbakanı David Llyod George , Almanya ile itilaf devletleri arasında bir ateşkes anlaşması imzalandığını şu sözlerle açıkladı
11 Kasım 1918 tarihinde İngiltere başbakanı David Llyod George, Almanya ile itilaf devletleri arasında bir ateşkes anlaşması imzalandığını şu sözlerle açıkladı. “ bu tarihi sabahta, öyle ümit ediyorum ki , bütün savaşları sona erdirdiğimizi söyleyebiliriz.” ama gerçekte Avrupa daha da felaketli bir savaştan sadece yirmi yıl uzaktaydı.
Avrupa devletleri, çektiklerinin sorumlusu olarak düşmanların doğasında bulunan kötülüğü gösteriyor ve uzlaşmanın gerçek barışı getiremeyeceğine inanıyorlardı ; düşman ya toptan yenilmeliydi veya savaş iyice tükeninceye kadar sürdürülmeliydi.
Konuşmayı , anlaşmayı ve diplomasiyi iyi kullanamayan devletler , liderler askeri mantığın arkasına sığınırlar ama tarih boyunca savaş ile kazanılan başarılar hep geçici olmuştur , oysa diplomasi yolu ile kazanılan başarıların kalıcı olduğu göz ardı edilmemelidir. diplomasiyi bizim tarihimizde en iyi kullanan iki liderimiz vardır birisi Atatürk (tüm dünyaya karşı itilaf devletlerini öyle bir hale getirmiştir ki masada o muhteşem devletler boyun eğmek zorunda kalmıştır. tabii diplomasi yeteneğini askeri gücüyle ve zekasıyla da birleştirmesini bilmiştir. diğer ünlü bir lider ise Yıldırım Beyazıd’tır. (o da Anadolu Türk birliğini sağlarken mükemmel bir diplomasi uygulamıştır
Bizans’a karşı)
1914 – 1915 yıllarında Avrupa da artık diplomasi tamamıyla yerini askeri mantığa bırakmıştı.
Bu uzun savaşta halkın morali artık iyice bozulmuştu. itilaf devletleri tarafı özelliklede
Amerika savaşa girdikten sonra , savaşı tanımlarken moral sloganları kullanıyordu. “bütün savaşlara son verecek savaş” veya “dünyayı , demokratik ve güvenli bir yer yapmak gibi vs.. aslında bu sloganın pratik olarak yorumu Almanya’nın tam olarak silahtan arındırılması idi. İkinci sloganın açılımı ise Alman ve Avusturya yönetiminin değişmesiydi.
Savaşın patlamasına kadar büyük Britanya’nın izlediği politika güçlüye karşı güçsüzü desteklemek suretiyle koruduğu güç dengesiydi. 1914 yılında büyük Britanya gittikçe artan bir
Almanya tehdidini hissetmeye başladı , Almanya öylesine bir şekilde güçlenmişti ki İngiltere hariç
nerdeyse tüm Avrupa ile baş edebilecek düzeydeydi.
Artık tüm dünya savaşı bekliyordu savaş senaryoları dilden dile dolaşıyordu. o zamanın askeri otoritelerine göre her iki tarafta yenen ve yenilen olacaktı çünkü nerdeyse güçleri eşitti.
savaşın sonunu ise yapılan ittifaklar belirleyecekti. O zamanın askeri uzmanlarına göre Almanya
Rusya’ya savaş açacak önce Rusya’yı bertaraf edecek böylece İngiltere ve Fransa zayıflayacaktı.
İngiltere’nin zaten kara gücü çok zayıftı o yüzden Fransa’yı karada yendikten sonra Rusya’ya ve
Fransa’dan ele geçirdiği kaynaklarla İngiltere ile savaşacaktı. Fakat tüm dünyanın gözünden
kaçırdığı bir unsur vardı. Amerika. Evet Amerikan yardımı ile itilaf devletleri ittifak devletlerini
(daha doğrusu Almanya’yı yendiler)
1. dünya savaşının sonrasında Napolyon savaşları sonrasında dengeye oturtulmuş Avrupa
haritası çalkantıya uğramış ve sosyal çatışmalar , ideolojik sistemlerle yoğrulmaya başlamıştı. ve işte
bu dönemde çok tehlikeli bir tohum atılmıştı Avrupa’nın ortasına ; “ırkçılık”
Savaşın yıkıntıları ve üç yıl boyunca kan dökmenin yarattığı düş kırıklığı ile Amerika
müttefikleri için hayal edilemeyecek bir güven , güç ve idealizm ile arenaya adımını attı.
Amerika’nın savaşa girmesi toptan zaferi sağladı. Ama Amerika dünya düzenini korumak için değil
değiştirmek için savaşa girmişti. Amerika güç dengesi kavramını beğenmiyordu. Amerika’nın
kriterlerine göre dünya düzeni ortak güvenlik , demokrasi ve selfdeterminasyondu.
Avrupa diplomasisi , devletlerin barışsever doğasına değil , kırılması yada dengelenmesi
gereken güç dengesine dayandırılmıştı.
Örneğin bütün 19. yy boyunca Büyük Britanya ve Avusturya , Osmanlı İmparatorluğunun
dağılmasına karşı çıktılar çünkü ortaya çıkacak küçük ulusların uluslararası düzeni bozacağını
düşünmekteydiler. Büyük Britanya ve Avusturya’ya göre küçük devletlerin ulusal hırslarının
barıştan sonra düşünülmesi gerekmekteydi.
Wilson bu yaklaşımı kesinlikle reddetti. Ona göre savaşlara neden olan selfdeterminasyonun
varlığı değil yokluğuydu.
1915 Eylülünde Dışişleri bakanı Grey , İngiliz politikasında bir devrim sayılabilecek bir
şekilde Wilson’un yakın arkadaşı Albay House’a bir mektup yazdı ;
Mektubun içeriği aynen şöyleydi..
Başkan anlaşmayı bozan herhangi bir devlete karşı durmayı üstlenen bir milletler cemiyetimi
öneriyor yoksa anlaşmazlık halinde , savaştan başka bir çözüm metodu benimseyen bir milletler
cemiyetimi düşünüyor?
Ama Wilson idealizminin görüşlerinin doğasındaki değer yargıları yüzünden başarılı olacağı
fikri çok kısa sürdü. Wilson baskı ile düşüncelerini kabul ettirmeye hazır olduğu izlenimini verdi.
Amerika’nın Nisan 1917’de savaşa girmesinden hemen sonra Albay House’a yazdığı mektupta
aynen şöyle diyordu.
“Savaş bitince onları kendi düşünce tarzımıza zorlayabiliriz çünkü o zaman ekonomik
bakımdan çökmüş olacaklar ve avucumuzun içine düşecekler.”
Gerçi günümüzde de Amerika hala bu politikayı uygulamaktadır. Düşmanını önce ekonomik
yönden zayıflatıp düşüncesini kabul ettiriyor eğer ettiremez ise bu sefer zaten iyice zayıflamış olan
düşmanını zorlanmadan yok edebiliyor.
Wilson saldırıya karşı direnmenin , jeopolitik gereklere değil politik gerekçelere dayanması
gerektiğini savunuyordu. Uluslar yapılan hareketlerin tehdit edici olup olmadığına değil , adil olup
olmadığına bakacaklardı. Her ne kadar müttefikler bu düşünceye inanmasalarda Amerika’ya karşı
çıkacak kadar güçlü hissetmiyorlardı kendilerini. Aslında Wilson prensiplerini Büyük Britanya ve
Fransa hiç benimsemiyordu. Fakat o kadar güçsüzlerdi ki Amerika’yı karşılarına almak
istemiyorlardı. İşte burada Amerikanın ne kadar akıllı bir politika izlediğini görüyoruz savaşın
bitimine yakın girmiş savaşa ve muhteşem desteğiyle tek vuruşta savaşı bitirmişti. İşte Amerikan
politikasının ilk zaferiydi bu güçsüz düşür ve kabul ettir.
Ama tarihte hep soru işareti olarak kalacak bir konu var. Ya Almanlar kazanma durumunda
olsaydı , uzlaşmaz Almanları acaba nasıl ikna edecekti?
Versay’ın ne kadar çelişkiler ile dolu olduğu ve geçici bir anlaşma olduğunu savaş sonunda
Almanya’nın hala güçlü olmasından anlayabiliriz. Aslında Versay imzalanırken galip devletler
aralarında birliği sağlamış olabilselerdi , belki de ikinci dünya savaşı bu kadar erken çıkmazdı yada
hiç çıkmazdı.
Wilson Ocak – Haziran 1919 tarihleri arasında Paris’te toplanan konferansın yıldızıydı. Ama
ülkesinden ve iç politikadan bu kadar uzak kalması onun için bir dezavantaj oluşturdu. Belki de
ilerde Amerikanın yalnızlık politikasına geçmesinde bu olayın rolüde etkili olmuştur. Konferansta
İngiltere’yi temsil eden kurnaz David Llyod George konferanstan bir müddet önce “Almanya’yı
kemikleri çatırdayıncaya kadar sıkıştıracağım diye söz vermişti” Ama sinirli bir Almanya kendisine
destek çıkmayan bir Fransa görünce arada afalladı kaldı. Tabii bu durumdan almanya çok iyi
yararlandı. Görüşmelere Fransa adına katılan Georges Clemaceau asker kökenli savaşlarda
yıpranmış bir şahsiyetti. Sinirli ve agresif davranarak uluslararası sistemin hoşgörüsünü zorladı ve
İngiltere’yi karşısında buldu Ve böylece müttefik bir çuval inciri rezil ettiler ve Almanya’yı
ellerinden kaçırarak bir anlamda kendi sonlarını hazırladılar.
Konferansta en fazla tartışılan konuların biriside Almanya’nın toprak bütünlüğü idi. Amerika
ve İngiltere toprak bütünlüğünün korunmasından yana (Amerika Wilson prensiplerinden , İngiltere
ise eski politikasından dolayı ve karşısında güçlü bir Fransa istemediği için Almanya’yı kolladı.
Fransa ise olayın ciddiyetinin farkındaydı. Ama yalnız kalmıştı İngiltere ise tarihi bir hata yaparak
Almanya’yı küçümsemişti.
Konferans boyunca Wilson sürekli olarak Milletler Cemiyetinin görevlerinden bahsedip
duruyordu. Fakat hiçbir Avrupa devleti böyle bir mekanizmayı çalışırken görmemişti. Ama
buradaki bütün risk Fransa’nın (Zaten Fransa Amerika’ya da kesinlikle inanmıyordu tek umudu
İngiltere’deydi fakat beceriksiz İngiliz diplomatlar yüzünden Fransa iyice yalnız kaldı.) olacaktı
çünkü Almanya biraz güçlenince ilk olarak Fransa’ya saldıracaktı. Ve Fransızlarda bunu çok iyi
biliyordu o yüzden Almanya’yı parçalamak istiyorlardı.
En sonunda bir çok şüphesine rağmen Fransa’da Almanya’nın toprak bütünlüğünü kabul etti.
İngiliz diplomatlar o zaman belki bir zafer kazandıklarına inanmış olabilirler ama 20 yıl sonra o
yaptıkları anlaşmayı milyonlarca insanın kanıyla yıkamak zorunda kalacaklardı.
Fakat karşılığında da resmen İngiltere’den Alman tehdidi karşısında garantörlük almıştı.
Ama nereye kadar ? İşte bunu zaman gösterecekti…
Sonunda Versay anlaşması bu şartlarda imzalandı.
Bu anlaşma uzlaşmacı bir Almanya için çok cezalandırıcı fakat hırslı bir Almanya içinse çok
yumuşaktı.
Almanya savaş öncesindeki topraklarının %13 nü kaybediyordu. Ekonomik bakımdan önemli
olan yukarı Selizya yeni kurulan Polonya’ya verilmişti. Ayrıca Polonya’ya Baltık denizine çıkış
imkanı verilmişti. Ve buda ilerde Hitler’in iştahını feci şekilde kabartacaktı. Üstelik Almanya
Kolonilerini de kaybetmişti Diğer ekonomik cezalarda 5 milyar dolar savaş tazminatıydı. Ayrıca
Fransa işgal esnasında gördüğü zarar karşılığında tazminat olarak Almanya’dan çok büyük
miktarlarda kömür alacaktı. Almanya’nın 7 milyar doları bulan dış varlıklarına el kondu. Nehirleri
uluslar arası bir statüye geçti ve gümrük vergilerini yükseltme hakkı elinden alındı.
İşte Almanya bu şartlarla imzalamıştı Versay’ı Almanya.
Böylece kıtanın istikrarı Fransa’nın omuzlarına yüklenmişti Halbuki Amerika , İngiltere ,
Fransa , Rusya bir araya gelerek Almanya’yı dizginleyebilmişlerdi. Oysa şimdi Amerika yalnızlık
politikasına dönmüş , Rusya’da devrim olmuş ve İngiltere’de Fransa’yı tehdit oluşturmasın diye
elinin tersiyle itmişti.
Versay anlaşmasının korunmasını birbirini geçersiz hale getiren iki kavrama dayandırılmıştı.
İlki çok geniş , ikincisi de çok nefretle dolu olduğu için başarısız oldu. Ortak güvenlik yerine geçen
sözde İngiliz – Fransız işbirliği ise Almanya’nın meydan okumasına dayanacak güçte değildi.
Zaman geçtikçe İngiltere , Fransa’yı kendine rakip gördüğünden dolayı yalnız bıraktı
Fransa’da Almanya’ya karşı kendine bir destek arıyordu ve bu çalkantı milletler cemiyetinde de
sürdü. Milletler cemiyeti artık bölünmüştü ve Almanya kontrolden çıktığı zaman ittifakları
oluşturmak için vakit çok geç olacaktı. Almanya’nın tek ihtiyacı deli bir dahiydi.
Ve Almanya deli dahisini bulmuştu.
Ne yazık ki Hitler’in iktidara gelişi tam bir felaket oldu tüm dünya için…
Nazi partisinin temeli 1918 de Münih’te kurulan alman İşçi partisidir. Adolf Hitler 1919 yılında partiye üye
oldu ve liderliği ele geçirdi.1920 yılında partinin ismini Nasyonel Sosyalist Alman İşçi Partisi olarak
değiştirdi.Almanların o tarihteki duygusallığından yararlanan her yıl ödenen ağır savaş tazminatları
dünya genelinde başlayan ve Almanya’yı da etkileyen aşırı ekonomik kaos sonucunda Almanya’da
nerdeyse 6 milyon işsiz ortaya çıkmıştı. Ve Almanlar bu pozisyonda bir suçlu arıyorlardı işte Hitler
buradan yola çıkarak Yahudi düşmanlığını körükleyerek taraftar topladı. 1933 yılında Yahudi
dükkanlarına karşı yapılan boykot eylemleri sonunda 1935 yılında Yahudiler alman vatandaşlığından
çıkartıldı. Hitler aşırı sağı temsil etmeye ve örgütlenmeye başladı. İşsizliğe çare bulacağını
söyleyerek , kaybedilen toprakları ve eski refah düzenini getireceğine dair sözler vererek işsiz ve
öfkeli milyonlarca alman gencini kıskacına aldı. Nazi partisi 1930 yılında 6,5 milyon oy alarak
büyük bir başarı sağladı 1932 yılında ise ülkenin en büyük partisi haline geldi.
Hitler iktidara geldiğinde alman silahlı kuvvetlerine şu konuşmayı yapmıştı.
1. Genel politikanın esas amacı politik gücün tekrar ele geçirilmesidir.
2. İçte : Almanya’da ki halihazırdaki politikanın tersine çevrilmesi. Amaca ters düşen herhangi
bir harekete göz yumulmaması .. Gençliğe ve millete , bizi yalnız ve ancak savaşın
kurtarabileceği fikrinin yerleştirilmesi.. En sert şekilde otoriter devlet yönetiminin oturtulması
3. Dışa yönelik : Versailes anlaşmasının iptali Cenevre’de eşitlik ve müttefikler sağlama
4. Ekonomi : Köylünün kurtarılması. Yerleşme (iskan politikası)
5. Alman silahlı kuvvetlerinin son süratle geliştirilmesi ve genel askerlik yükümlülüğünün yeniden kanunlaştırılması
6. Doğuda yeni yaşam alanlarının ele geçirilmesi ve buraların acımasızca Germenleştirilmesi (özellikle bu madde Rusya’yı çok korkutmuştu)
Bu olaylardan sonra Hitler meclisi feshederek seçime gitti Ancak bu sefer çoğunluğu sağlayamadı.
Ama Hitler 4 yıl süreyle Reichstag’dan olağanüstü yetkiler aldı. Bu yetkilerle beraber diktatörlüğünü
kurdu. Alman ulusunun ekonomik , kültürel ve siyasi hayatını kontrol altına aldı. Diğer partileri
kapattı. 1934 de devlet başkanı Hiddenburg’un ölümü üzerine devlet başkanlığı ve başbakanlık
makamı Hitlerde birleşti. Nitekim Hitler Almaya dışında kurulan Nazi partilerini destekledi ve onları
kullandı
Hitler diktatörlüğünü ilan ettikten sonra İçişleri bakanlığının Nasyonel Sosyalist Wilhelm
Frick ve Prusya içişleri bakanlığınında Hermann Göring , Prusya polisini , politik rakiplerine karşı
önlem olmak üzere tek taraflı partiye bağlı yardımcı polis olarak 50.000 SA ve SS mensubuyla
güçlendirdi.
Hitler söz söyleme yeteneği ile yükselmiştir. Demagoji yeteneği ile Almanya’nın başına
gelmiş ve siyasi temizlik harekatı ile rakiplerini ve muhaliflerini öldürterek Almanya’nın diktatörü
olmuştu.
Batı ülkelerinin Hitler’in bu çıkışına karşı ilk tepkisi , silahsızlanma yükümlülüklerini
hızlandırmak oldu.
Ama İngiltere çok büyük bir yanılgıya düşerek Hitler’in istikrar sembolü olarak gördü ve
birazda Fransa’dan çekindiği için Almanya’nın silahlanmasına kendi akıllarınca bir noktaya kadar
göz yumdu.
14 Ekim 1933 tarihinde Almanya , Silahsızlanma konferansını terk etti. Bu hareketinin
karşısında İngiliz hükümeti bir adım geri çekildi aslında Hitler’in biraz daha silahlanması işlerine
geliyordu. Böylece doğuda ki Rus tehlikesine karşı tampon bölge yaratılmış olacaktı. Ama nerden
bilsin Hitler’in çok kurnaz bir şekilde ilerde Rus’larla geçici ittifak yapacağını. Aslınsa Nasyonal
Sosyalizm ile Komünizm birbirine zıt faktörlerdir. Galiba İngiltere’de buna güvenmişti ama Hitler
çok akıllıca bir şekilde iktidara geldiğinden beri şekilsizlik politikası uygulamıştı ta ki 1939 yılına
kadar o zamanda artık çok geç olmuştu.
Hitler zaman zaman olası kurbanlarına sahte barış çubukları göndererek onları hayal
dünyasına gönderiyordu. Hitler’in zekasına bir örnek vermek gerekirse , silahsızlanma
görüşmelerinden çekildiği zaman alman ordusunun 100.000 kişiyle sınırlandırılmasını ve Fransa’nın
yarısı kadar olması gerektiğini söylemişti. Halbuki Fransa ordusunun yarısı zaten 150.000 kişiyi
geçiyordu. Böylece bu yasağı da ufak bir kurnazlıkla delmişti.
1930 larda İngiliz ve Fransız liderler Hitler’in amacı hakkında en ufak bir bilgiye sahip
değillerdi. Sadece Fransız’lar kanıtlayamadıkları şüphelerle harekete geçmek istiyorlardı ama buna
güçleri yoktu.
Almanya’nın son derece hızlı bir şekilde gelişmesinde rahatsız olan Fransa bu seferde 1920
lerde Çekoslovak’ya , Polonya ve Romanya’ya vermiş olduğu tek taraflı güvenceleri ortak
savunmaya çevirmek istedi. Ama bu boş ve dokunaklı bir çırpınmaydı sadece. Fransa’nın artan
Alman tehtidine karşı tek ciddi hareketi , İtalya ile bir anlaşma imzalamasıdır. Bu anlaşmaya göre
Almanya Avusturya’ya saldırırsa veya güney Tirol tehlikeye düşerse , İtalya ve Fransa birbirlerine
yardımcı olacaktı.
Bu olaydan üç ay sonra Hitler’in Alman gençlerini zorunlu askere alma ilanından sonra
İngiltere , Fransa ve İtalya arasında bir ittifak ışığı oluştu ve Stresa’da üç devlet bir araya geldi , ama
bu anlaşmadan iki ay sonra Almanya İngiltere ile deniz kuvvetleri anlaşması yaptı böylece İngiltere ,
Fransa ve İtalya arasındaki koalisyonu da bozdu. Olayların gelişimine bakarsak 2. Dünya savaşının
zeminini İngiltere’nin yanlış politikasının nedeni olduğunu görüyoruz. İngiltere kendi güvenliği söz
konusu olduğunda ortaklarına güvenmeyi değil de düşmanıyla uzlaşmayı tercih etti bu seferde.
Ve Hitler sona doğru bir adım daha atmıştı Üçlüyü birbirinden ayırmıştı şimdi sadece Rus
tehlikesi vardı savaş çıktığı zaman nasıl olacaktı da Rusları tarafsız bırakabilecekti.
Bu koalisyonun çökmesi sonucunda Mussolini 1. Dünya savaşından önce rutin bir iş olan
sömürgeci genişleme için düğmeye basmıştı. Ve 1935 yılında Habeşistan’ı işgal etti Fakat artık
Milletler cemiyeti denen bir kurum vardı zaten bu cemiyet Japonya’nın Mançurya’yı işgaline engel
olamadığı için bayağı eleştirilmişti. İyide ne yapmalıydı İngiltere ve Fransa bu işgale karşı
çıkmalıydı. Ani bir kararla Habeşistan’ı milletler cemiyetine aldılar böylece İtalya büyük bir kazık
yemişti İngiltere – Fransa’dan.
Hitler Avusturya’yı ilhaka karar verirken İspanyanın iç savaşı Japonya’nın Çine saldırmasından
doğan karışıklıktan yararlandığı görülmüştür. 5 Kasım 1937 de Hitler bir konuşmasında “Şu anda ki
karışık ortam bizim işimize gelmektedir. Ayrıca İspanya’da milliyetçilerin kazanması bizim
menfaatimize olacaktır.” Ama bu seferde Fransa ve İngiltere buna karşı harekata geçebilir. Halbuki
Almanya’nın Avusturya’yı işgali bu olaydan önce yapılmalıydı.
Bununla beraber Hitler Avusturya’yı işgali olayında İngiltere ve Fransa’dan çekinmiyor İtalya’nın
desteğini kaybetmekten korkuyordu çünkü Avusturya dış politikasında İtalya’ya yaslanmış
durumdaydı. Ama İtalya’nın 6 kasım 1937 de anti komitern parka katılması Hitler’i umutlandırdı.
Ama olay bununla da kalmadı Mussolini Avusturya’nın isterse Anschluss yapabileceklerini söyledi
(Almanya ile birleşme) Böylece Hitler için tek engel sadece zamandı.
Ama Hitler Avusturya’nın ilhakı için kuvvet kullanmadı diplomasi yolunu tercih etti boşu boşuna
kuvvet kullanıp tepki çekmeyecekti bunu tarihteki pek az lider başarabilmiştir. Hitler Avusturya
başbakanı Schuschingi davet etti ve ona 7 maddelik bir ültimatom verdi. Artık İtalya’nın da onları
yalnız bıraktığına ikna etti ve Avusturya da ki Nazi partisinin hareketlerini kısıtlamamasını istedi
üstelik bir gün yaptığı konuşmada Avusturya’da 7 milyon Çekoslovakya’da 3 milyon Alman
yaşadığını söyledi ve bunların ana vatandan ayrılamayacağını ifade etti. Bu konuşma göz önüne
alındığında sıranın Avusturya’dan sonra Çekoslovakya’ya geldiği anlaşılmaktaydı. Hitler’in
buradaki amacı büyük olasılıkla içten bir darbe yaptırıp işi sessiz sedasız halletmekti ama işler pek
öyle yürümedi. Ve sonunda Hitler 12 Mart günü zırhlı birlikleriyle Avusturya’yı işgal etti işgali
öylesine güzel bir zamanda yapmıştı ki Fransa’da o anda hükümet yoktu Amerika yalnızlık politikası
güdüyordu. İngiltere ise Almanya şu anda bana bulaşmasın nasıl olsa bir müddet sonra Fransa ile
birbirlerini yiyecekler gibisinden anlamsız ve cahilce bir politika güdüyordu.
Bu işgal sonrasında Mussolini’nin ağzını açıp tek bir kelime bile söylememesi Hitler’i Mussoloni’ye
karşı büyük bir yakınlık duymasına neden oldu.
Almanya’dan sonra sıranın Çekoslovakya’ya geldiğini anlayan Rusya endişelendi ve bunun için
İngiltere ve Fransa’ya başvurup 1935 yılında yapılan Fransız Sovyet ittifakının işletilmesini istedi
ama ret cevabı aldı. Bu gelişmelerden umudu kırılan Sovyet Rusya çareyi Hitler’e yaklaşmakta
buldu.
İşte bu olay Hitler için kaçırılmaz bir fırsattı.
Bu olaydan sonra Hitler politikasını Çekoslovakya’ya çevirdi. Çekoslovakya’nın Südet’ler
bölgesinde 3 milyon alman yaşıyordu Hitler çek hükümetinden bunlara özerklik tanınmasını istedi
tabi ki esas amaç onların bağımsızlığı değildi çünkü Südet bölgesi Rus sınırındaydı böylece çeklerin
Sovyetlerle olan sınır bağı kopmuş olacaktı ve Hitler’in avucuna düşecekti. Daha sonrada zaten
otomatikman südet özerk yönetimi Almanya’ya katılacaktı.
Bu olayların gelişimi üzerine İngiltere ve Fransa harekete geçti. Fransa 1924 tarihinde Çeklerle
yaptığı ittifakı koruyacağını söylediyse de iç durumu çok karışıktı. İngiltere ise Çekoslovakya’nın
kendisine olan uzaklığı nedeniyle gene isteksizdi. Rusya ise 1935 yılında çeklerle bir ittifak yapmıştı
ve bu ittifakı yerine getireceğini söyledi. Zaten Hitler de Sovyetlerin müdahale edeceğini
biliyordu.ama Sovyetlerin yardıma gitmesi için Romanya ve Polonya’dan geçmesi gerekiyordu
onlarda Hitler’i karşılarına almamak için izin vermediler. Zaten izin verseler de Stalin 1937 yılında
orduda çok büyük bir temizlik yapmıştı ve nerdeyse tüm kurmayları öldürtmüştü böylece üç devlet
gene Hitler’in akıllı zamanlaması ve politikasının karşısında çaresiz kalmışlardı.
Bundan sonra Hitler resmen sinir harbine başladı 1 milyon Alman gencini askere aldı 12 Eylül de
yaptığı bir söylemde Südet Almanlarını isyana çağırdı bu söylevden sonra ayaklanan südetler ortalığı
yakıp yıktılar ve Çek polisiyle kanlı çatışmaya girdiler devreye İngiltere ve Fransa girdi Hitler ise
onlara gene rest çekerek gerekirse dünya savaşı başlatabileceğini söylediğinde çekindi her iki
devlette ve Çekoslovakya’yı yalnız bıraktılar ama devreye Mussoliniyi soktular fakat Mussolini de
verdiği söylevlerde Hitler’i destekledi ve bu gelişmeler karşısında Polonya Çekoslovakya’dan
Teschen bölgesini Macaristan ise Slovakya’dan toprak istedi böylece ortalık iyice karıştı artık
Çeklerin parçalanması an meselesiydi.
29 Eylülde Münih’te toplanan konferansta İngiltere – Fransa Almanya kozlarını paylaştı ve Südet
bölgesi 4 adımda bağımsızlığını ilan etti Hitler böylece bir zafer daha kazanmış oldu
Bu olayın en büyük etkisi ise Sovyetlerin artık İngiltere ve Fransa’ya güveninin kalmamasıydı.
Hitler 21 Ekim 1938 de Çekoslovakya’nın işgali için emir verdiğinde Memel’i de alacağını
söylemişti. 21 Mart günü Litvanya’lı devlet adamları Berlin’e davet edildiler. Görüşme esnasında
Çekoslovakya ve Avusturya’yı nasıl yalnız bıraktıkları anlatılmıştı batılı devletlerin. İkna olan
Litvanya’lılar 23 Mart sabahı imzaladıkları anlaşmada Memeli Almanya’ya teslim ettiler. Böylece 1
damla kan dökmeden Hitler Versay’dan bir sayfa daha yırttı.
Almanya Avusturya’yı işgalinden başlayıp Çekoslovakya’yı ele geçirmesine kadar olan süreçte
Sovyet Rusya’yı hep bir tehdit olarak görmüştü. Ruslar ise zaten batılılara güvenmiyorlardı. Bu
işgaller karşısında da sessiz kalınca artık iyice onların iki yüzlü olduklarına kanaat getirdiler.
Sovyetler için ise bu kararı kesinleştiren şey Münih’te yapılan Çekoslovakya’nın parçalanması
konusundaki konferansa davet bile edilmemesiydi.
Bu olaydan sonra Stalin yaptığı bir söylemde Rusya’nın menfaatlerini çiğnemeyen bütün devletlerle
ticari ve barış münasebetlerini güçlendirebileceklerini söyledi. Ve işte Hitler için yeşil ışık yanmıştı.
Stalin bununla da yetinmeyip 17 Nisanda Almanya’ya başvurarak ideolojik farklılıkların iki devlet
arasındaki ekonomik ilişkisini etkilememesini söyledi . Hitler’de Sovyetlere karşı jest yapmakta
gecikmedi 28 Nisanda yaptığı bir söylevde bütün ülkelere çatarken Sovyet Rusya ve Yahudi
marksiziminden hiç bahsetmedi. Bu seferde jesti Ruslar yaptı ve Yahudi kökenli olan dışişleri
bakanlarını görevden aldılar. Fakat Hitler’in aklını kurcalayan bir soruda İngiliz – Rus işbirliği idi.
Ama Mussolini’nin gönderdiği gizli mektupta 1942 yılına kadar savaşa giremeyeceğini söylemesi
Hitler’in mecburen bu riski göze almasına sebep oldu.
Ve 24 Ağustosta imzaladıkları bir anlaşmayla Rus-Alman saldırmazlık paktını oluşturdular
Ve Hitler 01-09-1939 tarihinde Polonya’ya saldırarak 5,5 yıl sürecek Avrupa’nın büyük bir kısmını
kurutacak 55 milyon insanın hayatına mal olacak savaşı başlattı. Almanya’nın Polonya’ya girişinden
2 gün sonra İngiltere ve Fransa Almanya’ya savaş ilan eti. Yıldırım savaşların ilkinde Almanya
Polonya’yı sadece 1-2 haftada ele geçirdi. Politik üst kesimi tamamıyla imha eden Alman yönetimi
Polonyalılar üzerinde baskı rejimi oluşturdu. Nisan 1940 ta ise Danimarka ve Norveç’e yapılan
yıldırım saldırılar ile Hollanda Belçika ve Lüksemburg’a yayıldı. Daha sonra Paris savaşa
girilmeden Alman ordusu tarafından işgal edildi. Bu bir ateşkes anlaşmasıydı ve bu anlaşmaya göre
Fransa’nın büyük bir bölümü Almanlar tarafından işgal ediliyordu. Fransa’nın yenilmesinden sonra
Hitler’in düşüncesi İngiltere’yi barışa zorlamaktı. Bunun için Hitler gene bazı ittifaklara
başvurmuştu. 27 Eylül 1940 yılında yaptığı üçlü pakt ta İtalya , Almanya ve Japonya’nın içinde
bulunduğu anlaşma ile Avrupa’da yeni düzenin kurulması İtalya ile Almanya’ya Doğu Asya’da ise
Japonya’ya verilmiş oluyordu. Bu pakt ile ayrıca Rusya’da kontrol altına alınmış olacaktı. Herhangi
bir şekilde tarafsızlığını bozarsa Stalin doğuda Japonya batıda ise Almanya tarafından
sıkıştırılabilecekti. Üstelik Hitler Japonya’yı ABD’ye karşı bir koz olarak ta kullanmak istedi.
ABD’nin savaşa girmemesi için bir tehdit unsuru olarak. Bu sebeplerden dolayı İngiltere’yi savaş
alanından çekebileceğini düşünmüştü.
Hitler her ne kadar İngilizler ile bir savaşa girmekten kaçındıysa da ve İngilizlere ateşkes
önermesine rağmen ret cevabını alınca harekata başladı ama İngiltere’nin bir ada olması askeri
harekat planını da değiştiriyordu. Önce hava bombardımanına başlayıp sonra istila edecekti. Ama
İngiltere’yi evinde yenemedi ve büyük kayıplar ile geri çekilmek zorunda kaldı. İngiltere’yi evinde
yenemedi. 1941 de Yunanistan ve Yugoslavya’yı ele geçirdi
1941 yılında Irak’ta bir devrim oldu ve Alman sempatizanları ülkeyi ele geçirdi. İngilizler ise bu
darbeye müdahale etmek istedi. Darbecilerin lideri Raşid Ali Geylani Almanlardan yardım istedi.
Hitler hemen yardım için düğmeye bastı ama yardımın Türkiye üzerinden geçmesi gerekiyordu. Bu
yardım oraya ulaşmalıydı çünkü Hitler’in bu petrole çok ihtiyacı vardı Rus savaşı için. Ama Türkiye
geçişe izin vermedi. Türkiye’yi ikna edemeyen Hitler Türkiye ile saldırmazlık anlaşmazlığı imzaladı
ve böylece sağ tarafını güvence altına almış oldu. Bu imzadan 4 gün sonra 22 Haziran 1941de
Rusya’ya saldırdı. Bu olay karşısında Amerikalılar ve İngilizler çok sinirlendi. Ama bu sinire hakları
yoktu Almanya balkanlara yayılırken hiçbir şey yapmamışlardı. O an kendileri baş edemiyorlardı
Almanya ile Türkiye nasıl baş etsin ki. Sinirli Amerikalı politikacıların gözden kaçırdıkları bir nokta
vardı Türkiye Almanya ile savaşa tutsaydı ve kaybetseydi.o zaman bütün ortadoğu petrolleri
Almanların eline geçerdi ve Barbarossa harekatı (Rus savaşı) kazanılabilirdi veya Afrika’da ki Çöl
tilkisi lakaplı General Rommel (Alman efsanevi komutanı) Lojistik ihtiyacının temin
edilememesinden (mazot ve benzin vs..) dolayı yenilmişti. Bu seferde Rommel Afrika’yı fetih
edecekti. Bunları düşünemedi mi o zaman ki politikacılar yada Almanlara karşı ne kadar umutsuzca
bir çırpınışın dalgalarımıydı bunlar ?
Bu olaydan sonra Hitler kıtada İngiltere’nin son müttefiki olarak gördüğü Rusya’ya saldırdı. Tabii
bu saldırının amaçları zengin Rus kaynaklarını ele geçirip ordaki kaynaklar ile İngiltere’yi zapt
etmekti. 1941 yılının sonuna kadar Sovyetler sadece savunmada kaldı Moskova önlerine kadar gelen
Alman birlikleri sonunda zor hava şartlarına dayanamadılar ve sonunda ilerlemeyi durdurdular. Bu
arada 6 milyon civarındaki Avrupa Yahudi’si de planlı bir şekilde esir kamplarında imha ediliyordu.
11.12.1941 de Almanya bu seferde Amerika’ya karşı savaş ilan etti ve bir cephe daha açtı bu esnada
Japonlar Pearl Harbour baskınını gerçekleştirmişlerdi. ABD nin savaşa girmesiyle beraber Rusya’da
ki askeri birlikler batıya kaydırıldı zaten artık Rusya’da ilerleme kaydedilmiyordu. Bu esnada Kızıl
ordu yeniden canlanarak geri çekilen alman ordusunu kovalamaya başladı Japonya’nın doğudan
saldırmayacağını anlayan Stalin oradaki taze birlikleri de Almanlara karşı kullanınca savaşın seyri
iyice değişti. 1942 de Almanya’ya karşı başlatılan Amerikan-İngiliz bombardımanı kasım 1943 de
Berlin’e kadar ulaştı ve 1944 te müttefiklerin Nordmandiya’ya çıkartma yapmasıyla Alman
imparatorluğunun yeniden eski küçük haline dönüşmesini sağladı.
1943 yılı 2. Dünya savaşının dönüm noktası olmuştur. Şubat ayında Almanya’nın Stalingard
muharebesini kaybetmesi artık Rusya’da ki durumu tersine çevirmiş Rommel’in Afrika’da
Yakıtsızlıktan bir adım bile ilerleyememesi sonucunda Afrika’da müttefiklerin eline geçmiş ve bu
olaylar sonucunda alman işgali altındaki ülkelerde milli hareketler olmaya başladı.
Sonuç olarak Almanya çok iyi ittifaklar yapmasına rağmen çok cepheli savaşta özkaynaklarının
yetersizliğinden kaybetti bu savaşı. Eğer ki zamansız olarak Japonya Amerika’ya saldırmasaydı
Rusya doğu cephesinde ki askerlerini batıya kaydıramayacak ve o zamanda Alman taarruzunu büyük
ihtimalle püskürtemeyecekti. Veya diğer bir senaryoma göre Rusyadan önce Türkiye üzerinden ve
Afrika’dan ortadoğu petrollerine kavuşup lojistiğini kuvvetlendirip hem güneyden hemde batıdan
Rusya’ya girseydi ve bu arada Japonya ABD’ye saldırmayıp bir tehdit olarak Rusya’nın doğusunda
bekleseydi Rusya büyük ihtimalle düşerdi o zamanda Hitlerin Önünde bir tek ABD kalırdı. Ama
Hitler hayatının en büyük hatasını yaptı ve güçlerini böldü. Tabii burada güçlerinin bölünme
olayının sorumlusu olarak ta Amiral Canaris’i görmekteyiz. Eğer ki vermiş olduğu yanlış
istihbaratlar olmasaydı yüzbinlerce Alman askeri Rusya’nın o dondurucu soğugunda ölmeyecekti.
Tabii burada tek taraflı olarak düşünmemek gerekiyor Rus casusluk örgütü Kızıl Orkestra’nın
muhteşem bağlantıları ve Alman genelkurmayının içine bile sızmış olmasını göz ardı etmemek
lazım. 1943 yılından itibaren Rus-İngiliz-ABD istihbaratının ortak çalışması ile Almanlar çok büyük
kayıplara uğradılar. Halbuki savaşın başında Amiral Canaris çok mükemmel bir casusluk ağı
oluşturmuştu. Ama ne yazık ki Kızıl orkestra karşısında başarısızlığa uğradı ve bunu çok geç öğrendi
bu başarısızlığını da Bir tankın namlusuna asılarak (piyano teli ile) ödedi.
Hitler’in gerçek gücü Yıldırım panzerlerinden gelmekteydi. Ama panzerler yanlış istihbarata
yönlendirilince ne kadar güçlü olursa olsunlar sonuç hüsran oluyordu. Koministler öylesine güçlü bir
istihbarat ağı kurmuşlardı ki Almanların nereye taarruz edeceğini onlardan önce öğreniyorlardı
nerdeyse. kinci Dünya savaşından sonra bütün dünya bir daha istihbaratın önemini kavradı. İkinci Dünya
savaşından sonra soğuk savaş dönemini yakından incelediğimizde istihbarat olayını en iyi kullanan
devletlerin ABD – Rusya – İngiltere olduğunu görmekteyiz.
Nasyonal sosyalist diktatörlüğünün Alman tarihinin en karanlık çağı olduğu söylenmektedir.
Yerine göre çok mükemmel politika yapan yerine göre mükemmel bir stratejist olan Adolf
HİTLER ile tanışan dünya aynı zamanda onun ne kadar çılgın hayal peşinde ve kurulması imkansız
olan bir ütopya istediğini çok acı bedeller ödeyerek öğrendi ve faşizm denen saf ırk olayının hiç bir
zaman olmayacağını bir kez daha tecrübe ettiler kanlarıyla..
KAYNAKÇA :
• Armaoğlu Fahir; 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, İstanbul. Alkım Yayınevi
• Canbolat İbrahim ; Değişen Dünya ve Alman Dış Politikası, Bursa , Ezgi Kitabevi 1995
• Hitler Adolf ;Kavgam , İstanbul. Toker Yayınları 1994
• Sander Oral ; Siyasi Tarih (1918-1990), Ankara, İmge Kitabevi 1991
• Scirer William; Nazi İmparatorluğu-Doğuşu-Yükselişi-Çöküşü, İstanbul, Ağaoğlu Yayınevi 1968
• Henry Kissenger; Diplomasi, İstanbul, Kültür Yayınları 1994
• Gubaydulma Mara; Alman Tarihi, Kazakistan EL-Farabi Milli Devlet Üniversitesi 1939
• Perrault Gilles; Gerçek Belgeler İle Kızıl Orkestra, E Yayınevi 2001
• Carell Paul; Çöl Tilkisi General Rommel, Kastas Yayınları 1983
• Lukacs John; Yirminci Yüzyıl’ın ve ModernÇağın Sonu, İstanbul Yeni Yüzyıl Tarih Dizisi 1993